Biyosfer Evimizde: Küresel Çevre Değişimini Algılamayı Öğrenmek
Özlem ALAN
Çevrebilimci olmasının yanı sıra eğitimci de olan Mitchell Thomashow’un Bringing the Biosphere Home [Biyosfer Evimizde] (2002) adlı kitabında amacı, ekoloji ile ilgili belli terimleri kullanarak insanlarda hem içinde bulundukları yerel çevreye hem de biyosfere karşı farkındalık yaratabilmek. Kitabında belirttiği gibi, Thomashow okuyuculara küresel değişimi anlatabilmeyi önemli bir sorumluluk olarak görüyor. Birçoklarına karmaşık olarak görünse de biyosfer kavramını yazar kendi akıcı üslubunu kullanarak anlaşılır bir biçimde tartışıyor.
“Bu gezegen üzerinde doğduk ve yine bu gezegende öleceğiz” fikrini vurgulayan yazar, aldığımız her nefesin bu dinamik değişimin bir parçası olduğunu söylüyor. Bu nedenle belli bir çevre algısı yaratmayı ve bu algının gelişmesini sağlamayı en önemli unsurlardan biri olarak görüyor. Peki bu çevre algısı nasıl yaratılacak? “Nasıl? Neden?” sorularını sıkça soran Thomashow, çevre algısı konusunda birçok bilgiler veriyor ve bu bilgileri yerellik-küresellik kapsamında okuyucuya sunuyor.
Eğer bir kişiye çevre farkındalığı kazandırmak istiyorsak, öncelikle var olan bakış açısını değiştirmesine yardımcı olmalıyız; ona sadece bakmayı değil, baktıklarını görmeyi ve algılayabilmeyi de öğretmeliyiz. İşte burada yazarın “algısal çevre,” başka bir deyişle, kişinin yaşadığı çevreyi yakından algılayabilme becerisini geliştirme hakkındaki önerileri ve fikirleri devreye giriyor. İnsan, yaradılışı itibariyle, çevresinde olup bitenleri gözlemlemek için donatılmıştır. Fakat biyosfer ya da ekolojik süreçleri anlayabilmek için sadece duyu organlarımız yeterli olmuyor. Biyosferi algılamanın en iyi yolu içinde bulunduğumuz çevreye yakın ilgi göstermek ve yerel doğa tarihine aşina olmaktır. Çevresel öğrenme, doğa tarihi ve ekoloji gibi güçlü temeller üzerine oturtulmalıdır. Bu da ancak merak ve ilgiyle sağlanabilir. Yerel çevre algısıyla anlatılmak istenen şey “Nasıl gözlem yaparım?” sorusuna yanıt bulmak ve yakın çevremize ait ekolojik bakışı kazanmaktır. Thomashow’un algısal çevre üzerine vurgu yapmasının sebebi; tabiatı, habitatı ve canlıları öğrenmenin bu gibi özel gözlemsel beceri ve uygulamaları gerektirmesi. Bilimsel sorular sorabilmek yeni yaklaşımlar geliştirdiğimiz anlamına gelir. Örneğin, bir ağacı tanıyabilmek için ona dokunuruz, kabuğunu koklarız, yapraklarını inceleriz ve bunun gibi birçok deneyim yaşarız. Bunlar bizim genel olarak ağacı nasıl algıladığımızla, duyumsal algımızla ilgilidir. Fakat o ağacın orman ekolojisi içindeki yerini algılayabilmek için doğa tarihi hakkında da bilmemiz gereken şeyler vardır. O nedenle, yalnız deneyle doğayı anlamak yeterli değil. Açık fikirlilik ve ilham gerektiren hayal gücü, yaratıcılık, hikaye, müzik ve şiir de doğayı algılamamıza katkı sağlayacaktır. Çünkü her canlının ve her türün kendine ait bir hikayesi vardır, her topluluk farklı yapılara ve tarihe sahiptir, her tabiat tektir.
Yazar doğa tarihine vurgu yaparken birkaç yıl öncesinden değil, binlerce hatta milyonlarca yıl öncesinden bahsediyor. Ona göre, türleri yaşam süreçleri dahilinde ele alırsak muazzam bir tarihsel kapsam ortaya çıkıyor. Yeryüzünde daha keşfedilmemiş birçok türün yaşadığını da düşünürsek bu kapsamı biraz daha genişletebiliriz. Elimize bir avuç toprak aldığımızda farklı organik maddelerden, bakteri ve minerallerden oluştuğunu görürüz. Doğa tarihi, bir gram toprağın bile nasıl bir tarihe sahip olduğunu idrak edebilme yetisini kazandırıyor. Bir düşünün! Günümüzde yüksek binaların, gökdelenlerin, yaşam alanlarının olduğu, asfalt yollarda lüks arabaların gezdiği, yeşilden mahrum bırakılmış çevremizde milyonlarca yıl önce birçok bitki türü vardı, dinozorlar ve adını bilmediğimiz birçok tür yaşıyordu.
Thomashow’un yakın çevre algısını küreselleşme bağlamında da ele aldığından bahsetmiştim. Yazar bu durumu “küresellik deneyimi” olarak adlandırıyor. Kişinin çeşitli kitlesel iletişim araçlarını -gazete, televizyon, internet- kullanması bu süreci kolaylaştırır. Televizyon ve internetin yerküre fikrine nasıl katkı sağladığından bahseden Thomashow, bununla ilgili birçok örnek de sunuyor. Örneğin, her sabah internetin başında saatlerce zaman geçiriyorsunuz, hayali bir toplulukla iletişim halindesiniz ve sizinle birlikte üç milyon kişinin de çevrimiçi olduğunu biliyorsunuz. Bu durum sizin nasıl bir küresel algıya sahip olduğunuzun göstergesi diyebiliriz. Çünkü her şeyin birbirine bağlı olduğu bir kürede yaşıyorsunuz ve hayali bağlantılar oluşturuyorsunuz. Küresel bağlamda, çevrecilik etkisi medya yardımıyla ve kitlesel araçlar sayesinde daha da artmıştır. Bir gezegen üzerinde yaşıyoruz fakat çoğu zaman nerede ne olup bittiği hakkında bilgimiz olmuyor ne yazık ki. Kitlesel iletişim sayesinde insanlar sadece yakın çevreleri değil uzak çevreler hakkında da bilgi sahibi oluyor. Örneğin, uzay verileri ya da yeryüzünün uzaydan çekilmiş fotoğrafları bile “küresellik deneyimine” katkı sağlıyor. Böylelikle insanlar dünyayı bir bütün olarak algılıyorlar. Her ne kadar “koskoca mavi bir gezegen” içinde kendilerini tek bir birey olarak etkisiz gibi görseler de, bir yandan da milyonlarca insanın bu gezegende yaşadığı düşüncesi zihinlerinde beliriyor, yani bir şekilde küresellik algıları değişiyor. Günlük yaşamımızdan örnek verecek olursak; sabah kalkıyorsunuz, kahvaltı yapıyorsunuz, kıyafetlerinizi giyiyorsunuz, cep telefonunuzu aldınız, arabanıza binip işe gidiyorsunuz. Bir düşünelim. Kahvaltıda yediğiniz birçok besin ülkenin, dünyanın farklı köşelerinden sofranıza geliyor, giydiğiniz kıyafetler farklı kişiler tarafından dikiliyor, aldığınız telefon ve bindiğiniz araba ise başka bir ülkede hatta başka bir kıtada üretiliyor. Bunların hepsi “küresellik deneyimi” dediğimiz kavramın içine giriyor.
Sonuç olarak, dünyamızı global canlı bir organizma olarak adlandırabiliriz. Yeryüzündeki her canlı bu yaşam küresinde müşterek bir paylaşım içindedir. Bringing the Biosphere Home [Biyosfer Evimizde] kitabı ile Mitchell Thomashow, yerel ve küresel arasındaki algısal bağlantıları, bir toplumda meydana gelen ekolojik bir olayın nasıl bir küresel etkisi olduğunu ya da tam tersi küresel bir hareketin yerel toplumu nasıl etkilediğini ele alıyor. Tüm bu olayları, başvurulması gereken yöntemleri, belli kavramları gündelik örneklerle, deneyimlerle zenginleştirerek sade, anlaşılır ve akıcı bir dille okuyucuya aktarıyor.
Kaynakça
Mitchell Thomashow. Bringing the Biosphere Home: Learning to Perceive Global Environmental Change. Cambridge: The MIT Press, 2002.